Animu

Animu

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Eski dostlar...

Bazıları yakında olsun istiyor insan, gittikleri kabul olunmuyor akılca...  Ne kadar uzak olurlarsa o kadar değil, daha çok özleniyorlar. Aklın labirentlerinde her kapı onlara çıkıyor, ne yenir ne içilirse hep onların tadı kalıyor dudaklarda. Beraber edilen sohbetlerin, göz yaşlarının yerini tutmuyor diğerleri. Öyle dostluklar geçiyor ki insanın hayatından bazen, arkasından ağlayası geliyor içinin. Bazı şeyler sadece o giden dostlara anlatılabiliyor, başkası anlamıyor nedense. Sen bunca değer verirken paylaşılana o birden gidiveriyor ya, işte o an neler neler gidiyor onunla beraber ama o bilmiyor. İçime fazla gelen bir gurur taşıyorum, biliyorum bir çok insan da benim gibi ama benimki biraz ağır gelmeye başladı bu aralar. Yapılanları, yaşananları unutmak, güzel zamanları unutmaktan daha kolay olmalı aslında. Tam şu anda hepimiz bir anlığına durup gururumuzdan vazgeçsek ve arkamızda bıraktıklarımıza yüzümüzü dönsek neler olurdu acaba demekten kendimi alamıyorum. Elbette" hiç bir şey eskisi gibi olmaz" sesleri yankılanıyor kulaklarda ilk anın heyecanı geçtikten sonra ama "neden olmasın" da bir seçenek. Velhasıl halen içiliyor o rakılar, halen o sohbetler sürüyor ama bir yerlerde eksik kalıyor bazı cümleler, gerisi gelmiyor aynı şekilde, bilin ki eski dostlar içilenin bir yudumu mutlaka sizin için içiliyor, şerefinize...

3 Nisan 2012 Salı

DEDE

El ele yürüyorduk, hayatımın sonuna kadar bu kadar güvenebileceğim bir el daha bulamayacağımı o gün bilmiyordum. Evden çok erken çıkmıştık, yavaş yavaş yürüyorduk.- Neden evden bu kadar erken çıktık?- Geç kalıp koşturacağımıza, erken gidip orada beklememizin bir zararı olmaz.Ders bir...Hiç sevmedim ben o okulu, hiç gitmek istemedim. Tıpkı okula başlamadığım günlerdeki gibi her gün onun yanında, güvende olmak istedim. Her istediğim olsun, el bebek gül bebek bakılayım, en çok ben sevileyim... Ama artık seçeneğim yoktu, oraya gitmek zorundaydım. Okula giderken sanki çok mutluymuşum gibi davranmaya ve onu üzmemeye gayret ettim küçük aklımla. Bana öğrettiği şeylerden biri de okulun önemiydi. O okuyamamıştı. Köy okulunda ilk okula kadar yırtık lastikleriyle gidip gelmişti. Çok enteresandır ki öyle bi matematik zekası vardı ki insanın nefesini keserdi. O küçücük köyden bir şekilde çıkmış, taaa Almanyalara kadar gitmiş, orada dil ve meslek öğrenmiş, sonra geri gelmiş burada kendi işini kurmuştu. Hayatımda gördüğüm en disiplinli ve saygılı insandı. Onunla tam 13 yaşıma kadar aynı yatakta yatmama rağmen her sabah takım elbisesi ve sinek kaydı tıraşıyla karşılardı beni. Ben onu hiç bir şeye, herhangi bir şeye ihtiyacı varken görmedim...Okula girdik. Pür neşe etrafta hoplamaya başladım. Okulumu gezdiriyordum ona. " Bak burası arka bahçe, bak burda yemeklerimizi yiyoruz, bak burası tiyatro salonumuz..." Sıra sınıfıma gelmişti. Sınıfa girdik, herkes annesi ve babasıyla vakit geçiriyordu. Benim hayatım O'ydu... Annem, babam hepsi O'ydu...Sırama gittik beraber oturduk. Bana okulun önemini anlatıyordu hala. Okumazsam cahil olacağımı, hayatta tek başıma hiç bir şeyi beceremeyeceğimi, bir meslek sahibi olup kendi ayaklarım üstünde duramayacağımı...Yedi yaşımdaydım ve tek olmak istediğim yer onun kucağıydı. Zil çaldı, hayatımda duyduğum en kötü melodi..." Benim artık gitmem lazım " dedi. Gözlerim dolmuştu, içimde fırtınanın dik alası kopuyor ama ağzımdan tek kelime çıkamıyordu. Ayağa kalktı; " Öğretmenini üzme dersini iyi çalış " dedi. Arkasından bakarken birden ayağa fırladım ve koşup eline yapışıp ağlayarak bağırmaya başladım; " N'olur beni burda bırakma, beraber eve gidelim, cahil olmak istiyorum ben... ". Gözlerine baktım, dolmuştu. " Burda kalman lazım kızım, hadi beni üzme " dedi. Arkasından baktım, burnunu çekerek gitti. Orda kaldım mecburen ama hep nefret ettim o kuldan, beni sevdiklerimden ayırdığı için. Aradan 25 yıl geçti, o okulun koridorlarından nasıl nefret ettiysem, bin katı kadar o hastane koridorlarından nefret ettim. Ben seni pijamanla ve sakallı ilk o hastanede gördüm. Nefesim kesildi ağlamaktan, " Ağlama kızım ben iyiyim dedin " sonra yine o koridorlarda kayboldun, gittin. Bir gün sonra tam 2 sene olacak. Yine senin robdöşambrınla uyuyacağım. Sen yokken çok şey değişti ama inan acın hiç değişmedi, değişmeyecek. Keşke hiç büyümeseydim, hep o okula gitmeye razıydım, yeter ki sen elimden tutsaydın, seni çok özlüyorum. Sana bir şarkı yazdım, gittiğinin ertesi günü, oraya gelince söyleyeceğim, seni seviyorum...

8 Şubat 2012 Çarşamba

SANA DAİR...



Bazen tek nefes yeter kaburgalarının kırılmasına, O'nun kokusu bir kere geçtiyse eğer ciğerlerinden, darbenin en büyüğünü almışsındır...
Şimdi uyuyorsun sen en tatlı rüyalarla...Benim rüyam sende saklı iken uyumak öyle zor ki bilemezsin... En çok bu kadar sevmek korkutuyordu beni ama uzun zaman oldu ciğerlerime dolup, damarlarımda dolaşmaya başladığın. İnsan hükmedemiyor iç organlarına nihayetinde. Edepsiz aşkımı, edepsizce yaşıyorum ben hayata aldırmadan. Bunca zaman boşuna mı taşıdım ben bu kalbi. Biliyorum ki artık senin hediyen bu kalp bana. Ölüydü ya bir zamanlar, canlandırıp geri verdin tek hamleyle... Çok sevdim ben seni, seviyorum... Tek ben değil bütün iç organlarım, duyularım, ruhum emrine amade küçük prensim... Beraberce uyuyacağımız günler geldiğinde sanıyor musun ki ben uyuyacağım sen yanımda nefes alırken? Yok artık bu kadar severken uyumak olmaz, baş ucunda oturup sen uyurken gördüğün rüyaları hayal edeceğim mimiklerinden. Üzerini açacaksın sen sağa sola dönerken, tek zerren açıkta kalsa benim içim üşüyecek, nöbette olacağım yorganının başında...
Sen uyurken ben yine seveceğim ki seni, nefesini dinleyeceğim durmasından korkarak...
Ve içimden tekrar edeceğim "Kokuna bile razıyken uzaktan, yanında uyumak ne demek biliyor musun?"
Günaydın küçük prensim...