Popuduk ve kurabiye ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladılar ve kurabiye anlatmaya başladı;
“Geceleri buralar çok tehlikelidir evlat.”
“He onu anladık da dayı, bir türlü mevzuya gelemedin, anlat hele!” dedi popuduk ve der demez ensesine şaplağı yiyiverdi.
“Höst lan! Ne biçim konuşuyosun ibiş!” diye çıkıştı mavi kurabiye.
Şaplağın etkisiyle kendini bir anda toparlayan popuduk, hemen özür üstüne özür diledi.
“ lan oğlum sersem .ikin mahsülü müsün nesin sen! Bi öyle bi böyle değişik değişik hareketler yapıyosun Allah Allah, nıç nıç nıç” diye azarladı popuduğu, kurabiye. Popuduk başını öne eğdi ve alabildiğine utandı.
“ şimdi bak delikanlı ben sana yardım etmeye çalışıyorum ama sen böyle acayip hallere bürününce ağzını gözünü kırasım geliyo ne yalan söyliyim. Neyse bak şimdi sen bu uçan balonları bildin mi?”
“ yok abi “ dedi popuduk,
“ he dinle o vakit; şimdi bu tiyniyetini sittiklerim ormanın altını üstüne getirirler. Yapmadıkları eziyet kalmadı orman sakinlerine. Aslında bunlar tee o uzaktaki dağın tepesinde yaşarlar ama ne vakit kudursalar soluğu burada alırlar.”
Popuduk dayanamadı ve sordu;
“ peki abi niye bu kadar korkuyosunuz bunlardan, dünya kadar canlısınız burada, tükürükleseniz boğarsınız bunları.”
“ oğlum öyle değil işte mevzu. Vakti zamanında bir orman büyücüsü tarafından büyülenmiş bu uyuzlar. Aslında toplasan 20 kişi bunlar ama gebermiyolar ki bi türlü.”
“ nasıl gebermiyolar abi?” dedi popuduk ve mavi kurabiye durur mu yapıştırdı cevabı hemen;
“ gebermiyolar olum işte. Lanetli diyoruz lanetli nedir bildin mi sen? Şimdi bu büyücü vaktiyle bunlardan birini ormanda gezerken görmüş. Demiş aa ne güzel bişey bu azcık oynayayım. Gel gör ki atıp tutarken büyücü balonu, büyücünün elindeki sigara balona denk gelmiş ve balon patlayıvermiş. Bu balonların içinde yanıcı gaz var. E tabi haliyle büyücünün ağzı burnu yanmış. Büyücü de dellenip bunlara bi lanet okumuş. Bu lanetle uçan balonlar, o yaşadıkları dağdan öteye gidemez ve sonsuza kadar bu orman ve dağ arasında sıkışmış vaziyette yaşar hale gelmişler. Sonra da demişler ulan ne ölebiliyoruz ne de gidebiliyoruz, biz de bu ormanın kralı olalım o vakit.”
Popuduk, kurabiyeyi heyecanla dinlerken birden durdu ve sordu;
“ peki abi bunlardan kurtulmanın hiç mi yolu yok?”
“ rivayete göre, bu orman dışında yaşayan, başka bir iklime ait bir canlı varmış; kaktüs. Bu kaktüsler sıcak yerlerde yaşarlarmış ve uzun sivri dikenleri varmış. Derler ki, kaktüsler sıcak yüzünden acayip asabilermiş ve hiç kimseye eyvallahları yokmuş. İşte bir gün yaşadıkları yerde mutlu olamayıp buralara kendi istekleriyle gelirlerse o vakit uçan balonların sonu gelecekmiş.”
Ağzı beş karış açık kalan ve “ hay sıçam kafama ki anamın sözünü dinlemedim. Şimdi uğraş dur itle kopukla” diye düşünen popuduk sormuş,
“ tam olarak napıyo bu uçan balonlar abi?”
“ dedim ya hani bunların içi gazla dolu. Yanıcı olduğu kadar buradaki canlılara da zararlı bu gazlar. Bunlar iner ormana ne vakit canları sıkılsa, milletin malına mülküne, karısına kızına göz diker, dikelenen olursa da bu gazla onları etkisiz hale getirir.”
“ nasıl yapıyolar peki bunu?” dedi popuduk.
“ sinirlenince kendilerini sıkıp patlatıyolar. Hemen sonra tekrar başka bir balon olarak geri geliyolar. Yani anlayacağın hiç ölmüyolar. Dedim ya toplasan 20 kişiler ama patladıkları anın akabinde, o patlayan balonun ruhu başka bir balonda hoppadanak geri geliyo.” dedi mavi kurabiye ve popuduk tavşanı dürterek ilerideki derme çatma barakayı gösterdi ve,
“ hah işte geldik. Kısa bacaklı tapir orda yaşar. Umarım evdedir de bize yolu gösterir.” dedi.
Arkası başka bir gün…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder